Yetişkin İşi Birkaç Şey Yap!

Burada uzun soluklu muzip bir tavırla sizi çoook özlediim diye bağırmak istiyorum. Öyle çok özledim ki acaba kendimle mi yoksa gerçekten birilerinin beni okuyabilme ihtimalini düşündükçe mi hisleniyorum? Uzun soluklu bir çalışma dönemindeydim çünkü doktora yeterlik sınavını geçtim. Heyooooo! Şimdi kadife kaplı ve zamanında Hamamönü’nü gezerken bir kitapçıdan aldığım mor renkli düş defterime bakarken buldum kendimi. Bol bol asık suratlı bulutlar çizmişim. Zaman zaman kendime verdiğim bir ültimatom notlarıdır bunlar. Yetişkin işi birkaç şey yap! Nedir bu yetişkin işi? Neden yetişkin olmayı kabullenemedim. Büyüdükçe zamanın kısaldığı o sihirli anları mı kaçırıyorum. Aksine yeniden doğuyor, ara ara yok oluyor ve birkaç eylemsel dürtü ile yeniden diriliyorum. Edebiyat hakkında sohbet ettiğim bir hocam “kendin için yazıyorsan yazar olamazsın” demişti. Ben de hiçbir zaman bunu nihai hedef olarak düşünmemiştim. Artık düşünüyorum… Aslında uzun zamandır düşünüyordum. Benim bu kağıda kaleme (çocukken öyle derlerdi) düşkünlüğümün başka açıklaması olamaz.

Spinoza’nın Conatus’u karşıma çıktı. “Tek tek her şeyin varolduğu sürece kendi varlığını sürdürme çabasına Conatus denir.Conatus var olma gücüdür. Adeta bedenlerde barınan ve bedenleri harekete geçiren temel enerjidir.Conatus bedenlerin hareket ilkesidir. Var olmak demek, eylemde bulunmak, yani enerji harcamak demektir.”(Frederic Lordon Kapitalizm) Duran bir şeyi harekete geçiren itme gücü anlamına da gelir. O zaman benim bu yetişkinliğe karşı dirençli tavrımın nedeni nedir?

Bilmediğim, düşlemediğim ve hissetmediğim ne varsa yetişkinlik çağında başladı. Özlem öyle bir özlem ki normal giden her şeyin oyuncak gibi sepetimde durmasını istedim. Onu oradan tek bir hareketle alıp, eğip, büküp bana aitsin demek gibi. Olmadı. Çocukluğum dağlarda, tepelerde, normali aramakla geçti. Esasında bilmiyordum ki normalim, mücadelem ve kendime ait Conatus’um buymuş.! Şimdi bazen uzun bir yol geliyor gözümün önüne sıra sıra dizilmiş kavak ağaçları. Bir köy komünüyle ilerlediğim bir yetişkin pikniği. Annemi çok özlüyorum. Onlarda burada olsaydı diyorum. Bir Yörük kiliminin üstünde gökyüzüne uzanmış bir halde buluyorum kendimi yine.

Conatus bana sesleniyor: “Sihirli bir şeyler yaşayacaksın” Nedir o sihir be? Dur ,şimdi kafamı karıştırma. Bu güzel piknik bölgesinde yetişkinler gibi hareket halinde olacağım. Bir şeyler yapmam lazım. Ama yapamıyorum. Çocuksun sen, git top oyna. Hadi git bak şu çeşmeden su doldur. Elimde su şişesi, çeşme arıyorum. Çeşme ararken kayboluyorum. Yoldaki derviş gibi. Yoldaki kelebek gibi. Yoldaki karınca gibi.

Şimdi ne zaman kaybolsam, boş bir bakış hafif alık bir surat belirir. Conatus seslenir:

-“Şimdi bu tepenin kalbi nerededir? ”

-Kalbi çeşmedir, herkesi besler.

-Peki gözleri nerededir?

-Öff. Çok basit gözleri bu uzun boylu kavaklardır. Herkesi, her şeyi görür.

-Pekiiii. Senin ailen nerde?

Çocukken bu Conatus sinirlerimi bozardı. Gospodinov’un Minotor’uyum ben. Öyle büyüdüm. Şehirden köye, köyden tekrar kente. Annesi babası çalışan çocukların yalnız serüveni.

Benim bu iç seslerim, iç sesliliğim bazen başıma bela açardı. Zamanı, mevsimi unutup konuşmaya başlarsa kimse onu susturamazdı. Şimdi de öyle. Dengeyi bulursam, içimdeki deli konuşur. Deliyi susturursam, kendime ihanet ederim. Yeterlik sınavını geçtim. Bundan dört sene evvel, bozuk bilgisayarım ve işsiz hallerimden dökülen gözyaşlarım ile yeni yaşımın yeni döneminde kendimle konuşmaya karar verdim. Hakim olmak için bir tekke duvarında dua ettiğim geldi aklıma. Dayım kulak misafiri olmuş. Sonra ilkokul öğretmenim uzun bir süre sordu büyüyünce ne olacaksın? Nerden bileyim ben ne olacağımı. Hakim olacağım. Ortaokulda Amerika’ya gitmeye karar verdim. Amerika’da olacağım. Ne yapacağımı ne olacağımı bilmiyorum ama. Liseye kadar oyuncu, yönetmen, sanat tarihçisi, gazeteci derken Tarih bölümünü seçtim. Lahitlerin içinde uyuyan ben, yine kendimi çok aşmadan bildiğim yerden devam ettim. Hakim olamadım. Olmak da istemiyorum.

Zamansız ve Kuralsız Bir Çocuk Ol!

Hayâl kur.

Günü dinle, enerjini yargılama. (Bak buralarda Conatus’u bulmuş gibiyim)

Daha az korku! (Sen nerede yaşadığını bilmiyorsun. Yürek yemiş!)

Meraklı haller ve hedefsiz mutluluk.

Bu gündelik hayatta arzusuz yaşamanın imkansızlığını kabul ettiğim için biraz hafif hissediyorum. Çalılarda aradığım imgeyi, şimdi yetişkin koridorlarında, iş görüşmelerinde, zorunlu toplantılarda bulmaya çalışıyorum. Conatus, bana kılık değiştirmeyi ve gizlenirken biraz dünya tarihi, biraz ekonomi biraz da “bir alan yaratmayı” öğretti. Kıssadan hisse, geri döndüm. Buralardayım.

Keyifli Okumalar

Sonya.

Bu yazıya eşlik eden Daily Mix için;

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir