Uyuyan Adam ve Şeyler kitabı ile tanıştığım Fransız yazar Georges Perec’in anlatımında sevdiğim, hepimizin seveceğini düşündüğüm bir gizem yolculuğu vardı. Aynı his, aynı kuvvetli hakikati Calvino’nun kitaplarında da hissediyordum.
Bu yazarları bir solukta okuyup, cümleleri bir kez daha içinde yankılanan bu eşsiz his de neyin nesi?
Raymond Queneau ve François Le Lionnais tarafından kurulan Queneau akımının bir temsilcisi olan Perec, matematik ve edebiyatın ortak duygusundan doğan yazarların nasıl isterse öyle kullanabilecekleri yeni biçimler, yeni yapı arayışlarının örneğidir. Nedir bu matematiğe ve edebiyata tutkun yazarların oluşturduğu Ouolipo akımı?
Ouvroir de littérature potentielle açılımı olan Ouolipo Potansiyel Edebiyat Çalışmaları anlamına gelmektedir.
Kısıtlı yazma teknikleri ve Biçem Alıştırmaları olarak ortaya çıkan Oulipo, önceden belirlenmiş koşullara bağlı bir teknikle yalnızca roman türünde değil, birçok tiyatro eserinin yazılmasında kullanılmıştır. Oulipo türündeki eserlerin matematiksel bir işlev ile oluşturulduğunu biliyor musunuz?
Ouolipo türünde metin bütün dil yapısının olanaklarını geniş bir ölçüde ele alır. Kelimeleri ve anlatımı zorlar.
Dil oyunları, dil bilgisi, bulmacalar, harf düşmeleri, terminoloji ve iç içe geçmiş hikayelerin bir arada olduğu deneysel bir yazın türüdür.
Kendilerini, kaçmayı istedikleri labirenti bizzat kuran fareler olarak tanımlayan Ouolipo akımın temsilcileri arasında Perec, Calvino,Oskar Pastior,Jean Lescure ve Jacques Roubaud gibi isimler yer alır.
Ouolipo tekniği ile yazılan eserlerden birisi Perec’in Kayboluş adlı çalışmasıdır. İkinci dünya savaşında anne babasını kaybeden bir çocuğun içinde oluşan boşluğunu anlatmak adına Perec “e” harfini yok etmiştir. Kayboluş eserinde e harfi yoktur. Bu ne muazzam bir armağandır böyle. İçimizde yok olan ve giden tüm benliğin bir eserde can alıcı bir nesne ile kayboluşu…
Perec’in Kayboluş eserinde ortaya çıkan bu durum Lipogram denilen alfabede bir harfin eksiltilmesi ile oluşturulan kelime oyunudur.
Türkiye’de bu akımın önde gelen temsilcisi Ferid Edgü’dür. Edgü, Queneau’nun Biçem Alıştırmaları’nı çevirdiği sıralarda, bazı ayrıntıların kaybolacağı endişesiyle çalışmasını yarım bırakır ve benzer oulipiyen tekniği kullanarak Yazmak Eylemi’ni Türk edebiyatına kazandırır.
Gelelim Perec’in Kafka ile açılışını yaptığı varoluşun uyuyan diyarına.
Perec’in biçimsel sınırlama ile kaleme aldığı uyuyan figürü bana çok tanıdık ama farklı bir ismi hatırlattı. Uygar toplumun baskıcı yapısını temelde insanın hikayesini ele alan Wilhem Reich’in Dinle Küçük Adam’ı. Reich’in küçük adamı ve iç çatışmasının başka bir toplumda karşılığı gibi Uyuyan Adam. Reich’in bireyin varlığını biçimlendirmek ve buna şablonlar bulmak istememesi gibi Perec’in Uyuyan Adam’ı.
Şablon ve Nutuk yok. Unutulmuş, hareketsiz ve hapsolmuş bir küçük insan var. Dünya maskesini düşürsün diye bekleyen ve beklemek isteyenlerin hikayesi. Perec’in özellikle kendisini çevreleyen dünyayı daha önceki yazarların yolunda giderek betimlediğini tam olarak söyleyemem.
“Bugün artık pençesine düşmüş olduğun şey hakkında yirmi beş yıldır hiç mi bir şey anlamadın? Kendi tarihinde hiç mi çatlaklık, zayıf nokta görmedin? Ölü zamanlar, boş geçitler…”
Temel bir hakikatin ortaya çıkması gibi bir yaşam sorgusu nihayetinde. İsimsiz, kimliksiz, pembe leğende çoraplarını yıkayan adamın rüyası. Perec’in monologları hepimizin sesi. Okuyanın, okudukça başka kapılarda ve odalarda bulanların. Temel bir hakikati, örgüsü yok bu eserin.
Hayatın biçilen, kesin yöntemi ile belirlenen çerçevesinin dışında bir dünya- bir oda-.
Ağaç olmanın, belki de sadece dingin olmanın arayışı. Oportünist kırgınlıklarımızın ;dünyadan, topluluklardan ve kendi zamanından çalan şeffaf dürtüsü. Bilinçli bir politika ve mücadelesi. Hepimizin sonu, tehlikeli bir eylemi.
Uyuyan Adam adına belirgin bir eleştiri yazmak, onu bu biçeminden ayırmak bana doğru gelmiyor. Ama Perec ve temsil ettiği türün herkes tarafından okunmasını temenni ediyorum.