Alain-Mutlu Olma Sanatı
Eğer bir gün Stoacı bir yamak ile Epiktetos’un karşılıklı konuşması olsaydı bu sohbet mutlaka Alain’in Mutlu Olma Sanatı adlı kitabında olurdu. Varlık yayınlarından Yaşar Nabi Nayır’ın çevirdiği Mutlu Olma Sanatı’na bir sahaf sepetinde rastladım. Mutluluk ile ilgili incecik bir kitap daha…
Alain’in bu küçük eseri tamı tamına 122 ana başlıktan oluşan küçük bir denemeyi içeriyor.
Mutluluğa ulaşmanın bu kadar naif ve güzel anlatıldığı başka bir eser -şimdilik- okumadım.“Mutlu olmak kolay iş değildir; bir sürü olaya ve insanlara karşı bir savaştır bu; insan bu savaşta yenilebilir, elbette ki katlanılmaz belalar vardır.”
Mutluluğun bir nevi mutlu olma niyetini de beraberinde getirmesi gerektiğini savunan Alain, mutlu olmak için çaba sarf etmeyi tercih ediyor. Bizim aceleci koşuşturmalarımızdan değil, sakin ve dingin bir çabayı düşlüyor.
Bizim için özveriden çok, bir eylem sonucu gibi görünen mutluluk hiç de kolay değildir. Mutlu olmak için sarsılmaz bir çaba ve ılımlılık esas olmalıdır. Mutluluğu nesneye, bir kişiye ve sabırsızlığa yıkmak oldukça kolay bir hareket etme biçimidir.
Oysa, Alain’de müşterek bir neşelilik halinin yer alması bana hiç yabancı gelmiyor. Çünkü neşe toplumun ve aklın ortak hazzıydı. Hatırlayanlar ve okuyanlar, önceki yazımda bu cümleyi anımsayacaklardır.
Mutluluk için ne gerekir?
Bir parça parşömene yazılmış, arzu dolu hedefler mi? Çabalamak ve düşmek arasındaki inatçı kavga mı? Yoksa bütünlüğü görmeyen insanlığın kendini birçok parçalarda yaratmak istemesi midir?
Hayır! Mutluluk, bedenin sağlıklı olması ile başlar. Sağlıklı bir beden ve biraz kayıtsızlık halinin birleşimidir. Bu kayıtsızlık, kötülük yapma bilincine dönüşmeden tatlı bir kurnazlıkta kalırsa Alain’e göre sorun yok.
Bu sihirli kitapta en etkilendiğim cümle ise şu oldu: “Bilgi uzaktan hoşa gitmez, içine girmek gerekir.”
Bilme halini tıpkı mutluluğu arama sürecine benzetiyorum. Mutluluğu yakalamaya uğraşmak da hoşa giden bir iş değildir. Hayatta o kadar şey varken, bir de bu süreci heybene yükle ve mücadele et.
Oysa Alain’in sözcükleri, sabahın habercisi kuşlar kadar hafif bir yükü kalbinize bırakıyor. Oku! “Okuma mutluluğu, o kadar umulmadık bir şeydir ki, tiryaki bir okuyucu bile buna, şaşmaktan kendini alamaz.”
“Düzenli bir çalışma ve üst üste elde edilen zaferler; işte mutluluğun formülü” budur. Alain, gizli ve küçük mutlulukların sırrına kulak vermemizi öğütlüyor. Serbest hareketlerin özgürlüğü, kendilerine çizilen alanın etrafında dans etmek de oldukça ilginç bir hal alabilir.
Korku en büyük düşmanındır. İradenin gücüne güvenmelisin. Değeri olan şeyleri ortak bir yöntem çerçevesinde ilgi odağına koymak, seni dengeli yapacaktır. Mutluluktan kuşku duyma ve Epiktetos’u dinle:
“Sen istedikten sonra karga da sana uğur getirir.”
Alain, kadere inanmıyor. Daha doğrusu dış etkenler ve kuvvetin yapabileceklerine saygı duyuyor. Sınırlılığını bil ve kendini ona hazırla. Biliyorsun ki, mutluluğu uzaklarda ararız. Uzağa bakmak ve ufukları seyretmek bazen büyük bir dinginliği getirir. Uzaklara bak ama körelmeyi düşünme.
Yaşarken biraz güçlük çekmenin herkese faydası vardır. Dümdüz yol izlemek de seni sıkıcı yapmaz.
“Mutlu olmak için, bir takım kaygılara, birtakım tutkulara bizi kendimize, uyandıracak bir “iğne ucuna” gereksinim vardır. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. Eylem ve hareket seni her yere götürür.
Alain, bana bir şeyi öğretti. Mutluluğu arama yolunda hiç de fena değildim. Yaşamın bir süresi korkunun irademi baskılamasıyla geçse de, eyleme geçtim. Okumaya ve yazmaya tekrar yöneldim. Kendimi dinlemenin ve bu iyi niyetli korumacı mağaramın dışından dünyaya seslenmeye başlıyorum.
Benim mutluluğum yazmaktı. Önce içimdeki kendime sesleniyorum.
Sonra kendini arayanlara seslenmek istiyorum. Neşenin hafiyeleri gibi dolanın ortalıklarda.
Keyifli Okumalar.
Sonya.