Evin her yerine bakıyorum. Değişmiş. Farklı geliyor gözüme. Kokusu, dokusu ve hissi farklı. Ev, vanilyalı bisküvi gibi kokuyor. Ev, bebeğim kokuyor. Yeni dünya ve küçük bir insanla yaşama koyulmaya başladım. Az önce annemin tabağa koyduğu eriklere göz attım. Tuzlanmış taze taze orada duruyor. Henüz onları yemeye fırsatım olmadı. Çünkü bugün oğlum Tibet’i defalarca emzirdim. Bir ara kucağımda süt sarhoşluğu ile uykuya dalarken, kafa radyomda olmayan bir şarkıyı söylemeye başladım. Sonra birden hüzünlenip ağlamaya başladım. Neydi bu şimdi?Lohusalık depresyonu mu? Bu hüzün? Birini bu kadar çok sevebilme duygusunun ağırlığı altında kalmıştım. Bu daha önce tatmadığım, okumadığım, teorisini dinlemediğim bir histi. Bedenimden dışarı süzülen bir ruhun can bulmasına şahitlik etmiştim. Anne oldum dedim kendime Anne. Daha önce öğrendiğim bütün duyguların yanında bambaşka bir his ile tanışıklık ediyoruz karşılıklı son günlerde. Öyle sosyal medyada bebek için alınacak en iyi 10 ürün videolarına benzemiyor analık. Başka bir diyardan, çok ama çok eski bir öğretinin, ateş başında anlatılan o eski hikayenin varoluşu ile sesleniyor sana: Kainat.
Dünya bir anda yeşillerle ve bulutlarla kaplandı. Savaşları değil, savaşta ölen çocuklar benim çocuklarım gibi oldu. Sokakta ağlayan çocuğun gözyaşına dikkat kesilir oldum. Ses edemeyen küçük çocukların koca bir sesi içimde başka bir yuva oluşturdu işte bu süreçte. Karnımda oluşan çatlaklar, bir ağacın kökleri gibi rahmime uzanıyor şimdi. Ömür boyu sürecek bir bağın, belki de tek taraflı bir bağın patikalarını oluşturdu. Artık iki kişiyim. İki kişilik bir hisle bakıyorum dünyaya. Bir psikolog bir videosunda Ana babalık biraz faşistçe bir duygudur demişti. Haklıymış. Benim demek, benim gözümden bir yavru büyütmek felsefesi ile çatışma içindeyim. Hem yavrusunu koruyup kollayan bir dişi, hem de onu doğaya salacak olan gönüllü bir vazgeçiş annelik. İşte işin en zor kısmı da bu. Onu çok sevmene rağmen, seninle belirli bir süre yaşayacak olması, bensiz olmayı öğrenecek olması, tek başınalığa bırakmak bir yenidoğanı. Kainatı içimde hissetmenin en yüce örneği bu sayko hisler işte. Koşulsuz sever mi bir ana baba bir bebeği? Ben buna bazen inanmayanlardanım. Herkes biraz içindeki çocuğun yeniden şansını sever ana-babalıkta. Olmamış hayaller, eksikler, gidilmemiş çizgilerde çocuğunla beraber olmayı düşler. Ulaşamadığımız benlik duygusunun kırıntılarını o süt kokusunda ararız işte. Kayıp giden masumluğun durağanlığını özleriz. Tibet şimdilerde gülümsemeyi öğrendi. Küçük beyninin içindeki o kıvrımları merak ediyorum. Güven duygusu ile mi sevgiyle mi gülüyor.? Onu öpüyorum hissediyor mu? Öpmeyi bile bilmiyor ben öğretiyorum her şeyi.
Modern cehennemin yaşandığı bu zorlu çağda çocuk sahibi olmak delilik biliyorum. Ama her zaman iç sesimi dinleyen biri olarak anne olmayı çok istedim. Köklenmeyi, kök salmayı, belki de en ilkel duygularımla yüzleşmeyi istedim. Neo-liberal politikaların eşiğinde uçuruma doğru sürüklendiğimiz şu günlerde, özlediğim bir hissi, kalbinden geçene dokunmayı seçtim anne olarak. Her şeyin plan dahilinde olduğu, tüm tatillerin, tüm estetik fotoğrafların özenle önceden ayarlandığı bir dünyanın içinde bunları istemediğimi fark ettim. Gönüllü çocuksuzluk fikrine de her zaman çok saygı duydum. Bu kararı alan insanların çok cesur olduklarını da düşünüyorum. Ben yalnızca kalbimde küçük bir ruh, kollarımda minik bir ben istedim belki de. Kimse bana mektup göndermedi.
Tibet’i seçtim. Onun minik çekik gözleri ile bakıyorum dünyaya yeniden. Yeniden ve üstelik başka gözlerle seyrediyorum olan biteni. Ona göstereceğim çok şeyim varmış gibi geliyor. Onunla keşfedeceğim çok şey var. İçimdeki çocukla barışacak önce. İçimdeki çocukla kavuşacağız.
Ebeveynler kendi çocukluklarıyla tanışır der Nihan Kaya İyi Aile Yoktur kitabının bir bölümünde. İnsan anne baba olduğu o zaman kendi çocukluğunun manzarasını seyretmeye başlar. Nelerle mücadele ettiğini, nelerden korktuğunu. Ben çocukluğunda dans eden biri olarak anneliğimin de öylesine hareketli, delice geçeceğini düşünürdüm. Oysa ki sakin sularda karşıladım oğlumu. Kainat adeta seslendi bana. Dur ve izle. Dur ve söyle.
İşte bir aylık annelik maceram böyle geçti. Derinlerde bir korku var elbet ama daha ümitvâr bir tutumla ilerlemeye çalışıyorum hayatta. Modern kaygılar ile devam edersem düşeceğim. Masalları dinlersem bir dünya kuracağım. Ben masallar seçiyorum.
Oğlum Orhun Tibet’e….
Bu bölümü dinlemek isterseniz :